İki kafadar beraber bir yola çıkarlar. Bir fikirleri vardır ve onu hayata geçirmek için girişimde bulunurlar. Bir sisteme hayat verirler. Alın teri dökerler, sermaye harcarlar, fikir üretirler, emek verirler ve yaşayan bir organizma yaratırlar. Yani, bir işletme kurarlar. İşe, belki bir çalışan istihdam ederek başlamışlardır, belki on… Zaman geçer… İşletme düşe kalka, yaralanarak ve tutunarak büyür. Emek harcayanlar işletmenin büyüdüğüne bir türlü inanamamaktadırlar. Yaşayan organizma artık yürüyordur. Kendi fikirleri, kendi kültürü gelişmiştir. Ancak bizim kafadarlar ve hemen ardından gelen ilk çıraklar organizmanın büyüdüğüne bir türlü inanmak istemezler… Sanarlar ki, sistemi kucaklarından bırakırlarsa; düşer, yürüyemez, onlarsız olmaz…

Eee… Ya sürekli baş gösteren sorunlar?  Ne olacak; herkesin iletişim şeklinden şikayetçi olduğu ancak işi iyi biliyor diye kendini mahkum ettiği o yöneticinin akıbeti? Peki, müşteriye kurumunun ışığını yansıtmayan o çalışan? Ne olacak bu personel devir hızı? Toplantılar saatler sürüyor, kimse de toplantıya gitmek istemiyor… Fazla mesai yapanı da var, molası bitmek bilmeyeni de… Kim daha çok çalışıyor? Patron her işe yetişir mi? Yönetici operasyonda ter dökerken yöneticilik yapabilir mi?

kriz-yonetimiKafada deli sorular…

Kulakları tırmalayan bir kelime var “kurumsallaşma”.

Hayırlı olsun. Girişimcinin beyninde hakimiyeti kaybedersem korkusu ile kurumsallaşma sürecine girme isteğinin savaşı başlamıştır.

Kulaktan dolma bilgiler ile çözüm süreci olmadığına inandırılmış yöneticiyi, alır bir korku…

Nedir yahu bu kurumsallaşma durumu? Biz böyle iyiyiz, ellemeyin bizi… Bensiz olmaz… Bizsiz olmaz…. Oysa artık organizma rahat hareket etmek istiyordur, dokunulmazlıktan şişmanlamış ve hantallaşmıştır.

Neden işletme sahipleri ve hemen ardından gelen yöneticileri kurumsallaşmaktan korkar?

Çünkü işletmelerini evlatları gibi sakınırlar. Oysa sistemin parçalarına, balık tutmak yerine balık tutmayı öğretseler; çark ne onları yorar, ne hantal yapının içinde öğütülen onca çalışanı…

Şu ara küçük ölçekli işletmelerin üst amirlerinden ve hatta patronlarından sıklıkla duyduğum bir cümle: “biz kurumsal olamayız!”

Strateji-10– Peki neden?

– Çünkü sistem buna izin vermez, yapamaz bizimkiler….

– Neyi yapamayacaklarını düşünüyorsunuz?

– ??

Neydi kurumsallaşma?

Kurumsallaşma: Bir kurumun, bir kuruluşun veya bir işletmenin KİŞİLERE bağımlı olmadan faaliyetlerini sürdürebilmesi ve geliştirebilmesini sağlayan yapı.

Kurumsallaşmak demek kurumunuzda soğuk rüzgarlar esmesi demek değildir!

Kurumsallaşmak kurumunuzun içindeki sevgiyi, bağlılığı kaybetmek demek hiç değildir!

Kurumsallaşmak demek koltuğunuzu kaptırmak demek değildir!

Kurumsallaşmak demek çalışanlar ile iletişiminizi soğuk bir mesafeye taşımak değildir!

Kurumsallaşmak:

İşletmenizin kültürüne, yapısına uygun şekilde işlendiği taktirde

  • Omuzlarınızdaki yükü hafifleten,indir
  • Yapının devamlılığı ve büyümesi için yol tarif eden,
  • Kişilere bağımlı olmadan çalışmayı sağlayan,
  • Adaletli yaklaşabilmek ve çalışanları geliştirebilmek adına sistemler oluşturan,
  • Operasyonel işlemleri adım adım anlatarak yeni başlayanlara kılavuzlar sunan,
  • Karar almayı hızlandıran,
  • Toplantıları verimli hale getirmeyi hedefleyen,
  • İnce dokunuşlarla kurumunuza nefes aldırmayı planlayan,

süreçtir.

Anlamı dolu dolu bilinmeyen bir kelime, alışılagelmiş düzeni olumsuz bir şekilde bozacakmış gibi bir algı yaratabiliyor. Yanılmamak ve yorulmamak için; hantal bir sistemin içinde öğütülmek yerine gelişmek için; kurumsallaşmaktan korkmayın! Araştırın, okuyun, örnekleri inceleyin. Kendinize uygun sistemin gelişimine katkıda bulunun…

İşletmenizin gelişimi, kendi başına yürümesi, sistemin doğru işlemesi için kendi kurumlaşma sürecinizi başlatmanız şarttır.

Hatice Bulut

Yazan:

Hatice Bulut

ikblogger, ik, insan kaynakları, okur, yazar, düşünür