Herkes kendi için güzel olanı düşlüyor! Herkes haklı! Güzel bir dünya istemekte, haklı… Güzel bir iş yaşamı istemekte, haklı… Yükselmeyi düşlemekte, haklı…
Ancak şöyle bir bakıyorum da, genellemeye,
Kuyruklu yıldız gibi sıralanmış;
- En üste geçmezsem giderim,
- Geçmiyorum gidiyorum,
- Konum yok bitiyorum,
- Koltuk kalmamış oturamıyorum,
Diye ağlayan kişiler. Ancak, maalesef bu istek, dikey organizasyon şemalarımızın üste doğru azalan yapısının gerçekliği ile örtüşmüyor!
Umutlarımız var…
Sonun başlangıcı konuşuldukça, çocuklarımıza dair kaygılarımız var…
Kuşak anlaşmalarımız, birbirimizi anlama telaşımız, şirketleri yeni kuşaklara devredişimiz var.
Dijital dünyaya adapte olamayanın kaybolduğu bir düzende, her gün yeni bir kulaç atma stili geliştirmişliğimiz var…
Herkesin on adım yukarıdaki basamağa çıkma tutkusu var… Yukarı işgal altında! Merdivenlerde bir izdiham…
- Elindeki dosyaya kişisel gelişimini tamamlama belgesi ekleyip koşturanlar var.
- Israrcı bir özgüvenle bekleyen “Lider doğulmaz, lider olunur, bende liderlik öğrendim, aldığım seminerle mucizeler yaratacağım” diyen fazla gelişmişler var.
(Eğitim verenlere çuvaldız: verdiği eğitimle kişiyi baştan yaratacağına inandıran umut tacirleri de var.)
- Sırasını bekleyen kurbanlık koyunlar var,
- Şikâyetçiler var kuyrukta… Kimse bekle demese de, beklemekten şikâyetçi… Bilgi alamamaktan şikâyetçi, oysa kimse bir şey bilmiyor ki! Biri buyur etmiş, “streslisin dinlen” demiş… Adam ondan da şikâyetçi… Tırmanış yolunda gerilim sebebi!
- Çıkış yolunun yarısında tıkanmış, öylece oturup basamakları işgal edenlerde var… İşgal edenlerin ayağına basanlarda…
- Farkındalar var. Vizyon sahipleri, sakin ve emin, kargaşadan uzak, vadeli yatırım yapan düşünürler var…
- “Ben biliyorum her şeyi” ve “en çok ben çalışıyorum” diyen hastalıklı egolar var… Kaf dağını burnunda taşıyan ve ezik ezik bakan zavallılar!
- Bir de “Bana dokunmayın bin yaşayın, yukarı bakın, uçun, kaçın, bende rahat rahat kestireyim. Bilmeyin, görmeyin, duymayın” diyenler var.
Sıra böyle uzayıp gidiyor…
“Kuyrukta beklemek boşuna”, demeyeceğim! Çünkü ağlamayana emzik verilmiyor! Ancak, Zamanı gelince herkes yerini buluyor… Vizyonuna güvenenlerin, mütevaziliklerini gerçek sanacakların da var olduğunu unutmaması gerekiyor. “isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü, bende varım!” diyip kendilerini göstermeleri gerekiyor.
Vizyondakiler dijitalle uyumlarında, feleğin çemberinden yuvarlana yuvarlana geçerken temsil yeteneğini güçlendiriyor… İyi dünya dilekleri, iş hayatında da “hak eden kazansın” noktası ile konuluyor.
-Kimi bir sıfır önde başlar, amenna! Buda dünyanın adaletsiz denen tarafının denge unsurudur-
Lider olunur! Ancak ezerek, biçerek, beğenmeyerek, koşturarak değil…
Lider, Zaman ile uyumlu, yıllanan şarap tadında, yaşadıklarından ders çıkartan biri olduğunda, hamlelerini doğru attığın sürece olur. İşte bu durumda, Liderlik yolunda kavgan hakkaniyetli olur!
Üstlere laf yok mu? Tabii ki, var! İş körlüğü olmuş, yapının başlangıç aşamasında önden koltuk tutmuş kişiler yerlerine yedekleme yapmak şöyle dursun, ara yöneticiler serpiştirmeye bile bencilce yaklaşıyor… Çorbayı kendi usullerine göre içen yöneticiler, farklı usulde çorba içenlerin daha rahat bir sindirim sistemi geliştirebileceklerini akıllarına bile getirmiyor!
Yazı ne umutsuz, nede kızgın, sadece kinayeli … Vah’lara tüh’lere gerek yok!
Çünkü
Eskiler, “evde kalma” telaşı güderdi. Gençler, bunun yerini “yerinde saymama” telaşına bıraktı…
Nacizane fikrim, bu durumun:
Artı yanı:
“evde kalmama telaşı” yerine “yerinde saymama telaşı” gelmesi gayet heyecan verici…
Eksi yanı:
Mevkinin, geçim derdinden önde olması, asgari ücretin akıllı telefona yatırılması ile aynı bilinçsizliğe sürükleyebiliyor, insanı…
İşte bu yüzden herkes yerini bilmeli…
Eskilerin alın terlerini, yenilerin heyecanları ile birleştirirsek, sıralı ekiplerimizde harikalar oluştururuz belki… :/
Hatice BULUT
Leave a Comment