Bu yazı “Çekmeceler dolusu eğitim katılım sertifikası olup, bazı püf noktaları hala özümseyememiş insanlarla, duvarlar dolusu kalite belgesi olup, havada kalmış sistemlere sahip kurumlar ölümüne kapışır” dediğim bir gözlem cümlesinden yola çıkan ikinci yazı. 🙂
Birinci bölümünde, ölümüne kapışan bu iki belgecilik hastalığından “Yaldızlı Kalite Süreçleri”ni “Yaldızlı Çerçevede Belge Koleksiyonculuğu-1″ adı ile yazmıştım.
İkinci bölümü, başarısızlık öykülerini:
(sertifikalarını işaret ederek)
– Bu kadar belge aldık, yine olmadı, yine olmadı!!!
sözleriyle anlatan kişiler üzerine yazacağım.
Yine önce biraz sözlük bilgi, sonra biraz gözlemle oluşan çuvaldız cümleler dökeceğim.
Seminer: Bir konuyla ilgili katılımcılara bilgi vermek amacıyla düzenlenen organizasyondur. Genelde bir ya da birkaç konuşmacı olur. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Seminer)
Kurs: Resmi ve özel kuruluşlarca ilgililere belirli bir konuda bilgi, beceri ve davranış kazandırmak amacıyla düzenlenen derslere dayanan ve belli bir süresi olan eğitim etkinliği. (https://www.turkedebiyati.org/kurs-nedir.html)
Zirve: Kendi alanlarında uzman ve/veya popüler kişilerin bir araya gelerek yaptıkları toplantıya medya’nın verdiği isim. Ayrıca, dağ ve tepe gibi yükseltilerin en tepedeki noktaları (https://eksisozluk.com/zirve–42631) 🙂 🙂 🙂
Kongre (Kurultay): Bir konuyu görüşmek üzere farklı yerlerden gelen delegelerin katılımıyla gerçekleştirilen uluslararası toplantılara veya bir kurumun belli zamanlarda ya da gerektikçe yaptığı toplantılar. (http://kongre.nedir.org/)
Eğitim: Belli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve geliştirme işi. (Google Sözlük)
Aslında, yukarıdaki tanımlardan sonuncusu vermek istediğim mesajı anlayanlara hemen verecektir.
Yine de ben Blog’a cümleler bırakacağım; anlayanlar tat alsın, bazıları da okuyup farkındalık kazansın temennileri ile.. 🙂
Eğitim şart… Evet! Kesinlikle şart ki; ömrümüz boyunca öğrenmeye ve eğitilmeye devam ediyoruz. Ancak mesele eğitime katılmakla bitmiyor; tıpkı, kitap okumakla bitmediği gibi; tıpkı, gezmeye gitmekle bitmediği gibi; tıpkı, yüksek lisanlar, doktoralar, bilmem kaçıncı üniversiteler okumakla bitmediği gibi!!!
Eğitim almak ile eğitim aldığın konuyu sindirmek çok farklı durumlar.
Seminerkolik insanlar tanıyorum. Hiç bir işinde dikiş tutturamayan, kişisel gelişim eğitimlerini yalayıp yutmuş ancak baksanız sevimsiz, stresli, gudubet… Çok mu ileri gittim?
Her eğitim müptelası bu kadar sivri uçta olmuyor tabii ki. Ancak böyle örnekler var mı? Var!
Bu yazının konusu da bu verimsiz “koleksiyoncular”.
Eğitimin ölçülebilirliği çok zor, evet. Mesajlar kişiye göre değişiyor. O eğitimi aldığı gün ki ruh haline göre bile değişiyor. Anlatan kişinin üzerinde durduğu noktaya, tonlama yaptığı kelimeye kadar değişiyor.
İki farklı anı aktaracağım.
Birincisi bir dostumun hatırası. Diyor ki:
“Üniversitede ilk yılım. İçine kapanık bir öğrenciyim. Ortalama düzeyde başarılı, orta sıra öğrencisi… Nasıl olduysa üniversitede bir etkinlikte görev aldım. Bir eğitim organizasyonu düzenledik. En büyük amfimizde meşhur bir yaşam koçunu ağırlıyoruz. Ben de organizasyon görevlisi olduğum için en ön sırada oturuyorum. Amfi doldu. Seminer başladı. Konuşmacı sahneye elinde cam bir vazo ve üç tane gül ile çıktı. Gülleri vazonun içine yerleştirdi ve sahneye dönüp “Bu görüntü size ne ifade ediyor?” diye sordu. Elimi kaldırdım. Konuşmacı, sözü bana verdi. Aklımdan ilk geçeni söyledim. “Cam vazo şeffaflık, güller tek sayı asalet, asil”. “Ne güzel bir tanımlama, teşekkür ederim” dedi ve Amfinin arkalarına doğru bakıp “Başka söz almak isteyen var mı?” diye sordu. Onun bakışıyla kafamı arkaya doğru çevirdiğimde benim dışımda kimsenin söz almak için parmak kaldırmadığını ve yüzlerce öğrencinin arasında bir tek benim konuştuğumu fark ettim. O gün ben de çok iz bıraktı. Çekingenliğimde bir kırılma noktasıydı”
Bu anıyı anlatan arkadaşım şu an büyük bir Otelin Eğitim Departmanında başarılı bir İnsan Kaynakları çalışanı. Oldukça konuşkan, girişken ve gelişime açık biri. 🙂
Eğitimin içeriğinden değil, o an yaşadığı bir farkındalıkla gösterdiği değişimden bahsediyorum. Size iyi gelen illa ki konunun özü olmak zorunda değil… Önemli olan; fark etmek. Önemli olan; heybemize olumluları doldurmayı bilmek.
Bir başka hikaye:
Bu sefer bir anlatıcı dilinden değil, kendi dilimden bizzat tanıdığım biri üzerine:
“Sürekli yakınan bir tanıdığım var. Özgeçmişi on sayfadan falan oluşuyor. Bunun en az üç sayfası katıldığı projeler, gönüllülük işleri, eğitimler, seminerler, kurslar vs. vs… Kelime dağarcığına pek çok plaza sözcüğü eklemiş. Ağdalı ve yarı yabancı dil konuşuyor. Ancak mutsuz. Kendisi ile katıldığım tüm organizasyonlarda karşılaşıyorum. Benim gidemediğim tüm organizasyonlara da katıldığını biliyorum. Ancak her karşılaşmamızda, bir önceki işine veryansın etme, şartları eleştirme ve yarım kalmış işleri için “ben yaptım, ben gittim, ben buldum” deme eğiliminde… Peki, nereye gitti onca aldığın olumlama eğitimi? Ne oldu senin kişisel gelişme durumları? Ne oldu kanaatkarlık? Aidiyet nerede?
Bilmem kaç euro verip aldığın practitioner seviyesi eğitimin, çöp, bebeğim! 🙂
Maalesef, egolarını elit insan eleştirilerinden besleyen bu insanların, koleksiyonlarını yaptıkları katılım sertifikaları, sadece boşa yatırım.”
Son yıllarda iş hayatında ivmesi iyice artan tüm etkinliklerden (kurs, eğitim, seminer, zirve, kongre veya adı her ne ise…) çıkarımlarımız olmalı.
Sadece -plaza dili ile yazıyorum- “network ağı” oluşturmak için, ilgili yere, odun girip kalas çıkan (!) kişiler hayatımızın ta içindeler! Bu kişiler bilmeli ki farkındalıkları oluşmadığı sürece, gittikleri hiç bir eğitimin, çantaya fazladan atılan kartvizitler dışında bir faydası olmayacaktır.
Saygılarımla,
Hatice Bulut
Leave a Comment