Bolca yağışlı ve fırtınalı kışın ortasında, bir arkadaşımla sohbet ediyoruz. Hava şartlarının insan üzerindeki etkilerini konuşuyoruz. Arkadaşım bir şiir tutkunu. “Bizi bu güzel havalar mahvetti” diyor. Yaptığı durumların nedenlerini de sonuçlarını da havaya yüklüyor. 🙂 Ne kadar haklı acaba? Karakteri anlamak için iklim koşullarına bakmak, ne kadar ipucu verebilir ki bize?
İşte “Coğraf-İK” yazısı da böyle bir düşünce ile ortaya çıktı.
Hemen daldım, araştırmaya .
İçimizi ısıtmak için değil de güzel fikirlere ışık olabileceği düşüncesiyle başlıyorum, yazıya. Rastgele… 🙂
Öncelikle okumalarımdan çıkarım yaptığım notları paylaşacağım:
İnsan karakterine iklim şartlarının etkisi pek çok kez araştırılmış. Bu durumu tarihte ele alan ilk kişi “Mukaddime” isimli eseri ile İbn Haldun olmuş.
Hava ve iklim şartlarının insan ahlakı, huyu, mizacı, ruh yapısı ve buna bağlı olarak da hal ve hareketleri üzerindeki etkilerine “Coğrafi Determenizm (Belirlemecilik)” deniyormuş.
Soğuk iklimlerde takım çalışmasına yatkınlık gözlemlenirken, sıcak iklimlerde bireysel çalışma ve birazda yarışma ( 🙂 ) eğilimi artıyor.
Sıcak bölgelerde karakterler rehavete çok daha yakın olurken, soğukluk kişiye hızlı hareket etme güdüsü getiriyor. Bu da iş hayatına, sıcak bölgelerde yavaşlık, soğuk bölgelerde çeviklik olarak yansıyor.
Disiplin yönetimi de soğuk bölgelerde daha katı gözlemlenirken, sıcak bölgelerde daha esnek olabiliyor.
Farklı bir araştırma örneği:
Yaklaşık 5500 Çinli ve 1.66 milyon Amerikalıya ait verileri toplayıp karşılaştıran bir araştırmada, katılımcıların doldurduğu kişilik envanterleri baz alınıyor. Ilıman iklimlerde yaşayanların daha uysal, geçinmesi kolay, dışa dönük ve yeni tecrübelere açık kişiler olduğunu ortaya koyan araştırma, uç noktalardaki iklim değerlerinin ise duygu durumunu dalgalı ve dengesiz hale getirdiğini gösteriyor.
Devamı:https://www.uplifers.com/iklim-degisiklikleri-karakterimizi-nasil-etkiliyor/#ixzz5diJ4DzPN
Karakterin iklim şartlarına göre değişme nedenini ise aşağıdaki açıklamada bulabiliyoruz:
Doğal seçilim, daima “en iyinin hayatta kalması” değil, Darwin’in de deyimiyle, “Çevresel değişimlere en iyi uyum sağlayanın hayatta kalmasıdır.”
Konu hakkında okumalarımdan kısa notlar derlemenin ardından biraz da benim yorumlarıma gelelim:
Öncelikle ülkenin farklı bir şehrinde yeni bir proje içerisindeysem; muhakkak o şehrin yapısını, kültürünü araştırmakta fayda görüyorum. Bu durum mülakatta hem soru üretmeme katkı sağlıyor, hem de adayı anlamamı kolaylaştırıyor. Danışmanlık veya iş geliştirme ile ilgili bir konuda sistemi o bölgenin kültürüne uygun şekilde kurmak sürdürülebilirliği olumlu yönde etkiliyor. Müslüman mahallesinde salyangoz satmamak adına eğitimde kullandığım örnekleri de bölgenin kültürüne uygun şekilde yapmam gerekiyor. Böylelikle hata riskim azalıyor, elim güçleniyor.
Pek tabii ki her ayrıntıyı gözetemediğim durumlarda oluyor. Bir ayrıntıyı gözden kaçırmam neticesinde İK anılarıma yer eden bir olayı aktarayım:
Doğu bölgesinde yaptığım bir mülakat anısı
Aday ile görüşmemizi yemek yiyerek yapmak durumunda kalmıştık. Yöresel yemeklerini tatmak istediğim şık bir restoranda karşılıklı yemeğimizi yiyip, sohbet havasında bir mülakat gerçekleştirdik. Ancak mülakat sonunda aday kaşla göz arasında kalkıp hesabı ödemişti. Bunu duyunca adaya defalarca “bakın bu bir iş görüşmesi ve şirketim karşılayacak, bu şekilde olması çok yanlış olur” desem de adayı hiç bir şekilde ikna edememişdim. Sonunda “Bir kadına şartlar ne olursa olsun hesap ödettirilmez” bakış açısını değiştiremeyeceğim için teslim olmak zorunda kalmıştım. 🙂
Başka bir nokta:
Farklı şehirlerde şubeleri olan firmaların her şubesinde insan profili ve yönetim anlayışı değişkenlik göstermektedir. Biri diğerine asla benzememektedir. En fazla andırır. Bu da coğrafik koşulların şekillendirdiği karaktelerin iş hayatına yansımasından kaynaklanıyor. Aynı iş, her bölgede, farklı hızlarda, farklı yaratıcıklarla, farklı şekillerde yapılıyor. Elbette sonucun kalitesi de değişken oluyor.
İşte tam da burada “Coğraf-İK” başlığım önem kazanıyor.
İK bakış açısını her zaman geniş tutmak gerekli…
Hem İK, hem de yöneticiler için çalışılan bölgenin insanının özümsenmesi başarıyı arttırıyor.
Bir de bulunduğunuz coğrafyanın insanı ile ilgili size olumsuz gelen yanlar var ise bunları olumluya çevirmek adına bölgenin kültüründeki olumlu yanlardan beslenmek, o kültürü anlamaya çalışmak gerekiyor. Yani yavaş hareket edildiğini düşündüğünüz bir bölgede çalışmak durumundaysanız ve siz çevik bir bölgeden geldiyseniz onlara “burada insanlar çok yavaş, bizim oralarda böyle değildir” diye olumsuz kıyaslama yapmak yerine onları hızlandırabilecek, kanlarını kaynatacak formüller belirlemek gerekiyor.
Mesela sıcak iklim koşullarının etkisiyle yavaş hareket eden bölgelerin olumlu yanlarında yaratıcılık ve yeniliğe açıklık var. Buradan girmeyi deneyin. 🙂
Yeniliğe kapalı ancak disiplini elden bırakmayan çevik ve soğuk bölgelerde ise uygulanacak yenilikleri kültürlerini kırmadan, misafirperverlik kapılarını açtıracak şekilde kurgulayın 🙂
Fırtınada yere sağlam basın.
Yavaş hareket edeni hemen koşturmak isterseniz soluğu kesilir, unutmayın.
Güneş göz alır ancak neşe verir. Neşenin olduğu yerde somurtup kalmayın 🙂
Yazıyı 90’lar da hava durumu izleme şansı elde etmiş kişilerin ezbere bildiği bir replikle bitireyim de kişisel gelişimimiz tamamlanmış olsun:
“Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun” 🙂
Hatice Bulut
Leave a Comment