Her fırsatta işini sevmenin öneminden bahsediyoruz. “Sevdiğin işi yaparsan hiç çalışmamış olursun” diyoruz.
Kişisel gelişim kitaplarında veya makalelerinde “Ya sev, ya terk et” cümlesi kadar iddialı “Ya sevdiğin işi yap ya da yaptığın işi sev” benzeri cümlelere rastlıyoruz.
Gerçekçi mi?
Araştırmalara bakalım:
Elemanonline.net’in yaptığı araştırmaya göre çalışanların yüzde 84’ü işinden memnun değil. 11 bin 350 kişi arasında yapılan ankete katılanların yüzde 72’si işini değiştirmeyi düşünürken, sadece yüzde 16’sı işinden memnun.
Eyvah! İşini sevmeyen bu yüzde 84’lük kesimin toplu istifasını alıp sevdikleri işi bulana kadar bekleyelim mi şimdi?
Herkesi mutlu etmenin zor olduğu gerçeği, zevkler ve beklentilerin değişkenliği ile kesişir. Her işi, her koşulu herkesin yüzde yüz memnun olacağı şekle getirmek ütopik bir yaklaşım olacaktır.
Burada, bilinçlenmesi gereken insanın ta kendisidir!
Sadece maddi kazanç ve/veya unvan beklentisi ile iş seçmek, sadece yakışıklı/güzel ve/veya zengin diye eş seçmekten farklı bir hata değildir. Altın kafesler gerçek mutluluk yuvaları değildir. Görsel güzellikler ve prestijler ise değişken, yetersiz ve çoğunlukla geçicidir.Yeteneği olmadığı iş’de ısrar eden, kendini geliştirmekte direnen, işine aşk katmak yerine huysuzluk aşılayan birinin işinin koşullarının ne kadar iyi olduğunun hiç bir önemi yoktur. İş yerinin ortasında gök kuşağından kaydıraklar olması, işinin prestiji ya da kazancının yüksekliği onu mutlu etmeyecektir. İşini mutsuzlukla yapan bir insanın güzel bir iş çıkarmasını beklemek hayalden başka bir şey değildir.
Kendini erken keşfeden, zevklerini ve becerilerini doğru tahlil eden insanlar meslek seçimlerinde isabetli kararlar verir ve genellikle erken yaşta mesleklerindeki başarı tatminlerine ulaşırlar. Ancak bazen şans faktörünün çelmesi, bazen kendini doğru tanımamak, bazen sırf ismi kulağa güzel geliyor diye seçilen mesleği doğru tahlil edememek umutsuzluklara, pes etmelere ve çalışmayı sevmeden çalışmak zorunda kalmalara neden olur.
- Yeteneklerinizi ve sevdiğiniz yaşam şartlarını doğru tahlil edin.
- Seçmeyi düşündüğünüz mesleğin sadece unvan dolgunluğuna ya da maddi getirisine odaklanmayın.
- Mesleğin hangi ortamlarda, nasıl insanlarla ve ne kadar muhatap olunarak uygulandığını, doğru araştırın ve kendi mutluluk kavramlarınızla örtüşüp örtüşmediğine bakın.
Mutluluk tanımınız ile işiniz örtüşüyorsa başarısız olma ihtimaliniz yoktur. Arada küçük duraksamalar olabilir ancak sevdiğiniz iş sizi daha da sevdiğiniz yerlere taşıyacaktır.
Bazı iç sesler:
“Sevdiğim işi yapmama ihtimal yok. Para kazanmak da zorundayım. O işler öyle olmuyor bulutlar prensesi! Sizin oradan yazması kolay tabii…”
Diyorsa…
Derim ki:
– Doktor olmak istiyordun ve muhasebeci mi oldun? Doktorluğu sevmenin nedeni insanlara fayda sağlamak, sağlığına destek olmak amaçlı bir nedense; hedefle, çabala ve değiştir işini! Sevdiğin şey, işin unvanı değil özü ise ve artık o işi yapma olasılığın yok ise aynı özü içeren mantıkta başka bir iş bul. Mutlu çalışmak kişiliğinle uyumlu iş ile mümkündür. İşin şeklini değil ruhunu anlayıp seçmek gerekir. Her iş sanattır, doğru kişinin elinde… Risk al ve benzer faydayı sağladığın başka bir iş bul. Konuşmayı seviyorsan çok konuşulan bir iş seç. Zihnine hesap kitap iyi geliyorsa, o ayarda bir iş seç. Sevdiğin şey öğretmek mi öğrenmek mi, yaratmak mı? Önce kendini keşfet sonra meslekleri tanı. Basma kalıp cümlelerle değil, kendinle ortak özelliklerle tanı. Bil ki sevdiği işi yapan ve istediği doyuma ulaşmış hiç bir insan altın tepside almamıştır onu. Ağzında altın kaşıkla doğanların bile altın kaşıklarını parlak tutmak için önce kendilerini sonra yapmaları gereken işi sevmeleri gerekmektedir. Şayet kendi benlikleri ile ağızlarındaki altın kaşığı sağlayan iş uyumlu değilse baba parasının iflası o evlat elinden olacaktır.
Keşif önemli…
Sevdiği işi yapan insanların yüzdesi çoğalsın istiyorsak önce karakter uyumu… Doğru kavramı iki tarafın uyumlu olması ile mümkün. Doğru için:
- Doğru işe doğru insan, lütfen!
Son özlü söz:
İşini sevmeyeni işi de sevmez.
Hatice Bulut