Bir önceki yazımda “Rutin Güzeldir!” başlığıyla konfor alanı rutinlerimizin övülecek taraflarından bahsetmiştim.

Bazı kelimelere sadece beyaz ya da siyah olarak bakmanın körlük olduğu fikrindeyim ve “rutin” kelimesinin güzelliği gibi bugün de “basit” kelimesinin iş dünyasına yansıyan güzel yanlarını irdelemek isterim.

Bu yazımı da “Basit Güzeldir!” diye açıyor ve işleri karmaşık hale getirmenin havalı görünme durumuna tepkimi belirtmek istiyorum.

Basit kelimesinin TDK karşılığı da tam olarak vurgulamak istediğim noktayı anlatıyor:

Basit:

1. karışık bir yönü bulunmayan, anlaşılması ya da yapılması kolay olan, karmaşık olmayan.
“İş çok basit, bir çocuk bile yapabilir”
2. süssüz, yalın.

İşte tam da bunun için “Basit Güzeldir!”.

Çözüm odaklı olmak, kreatif olmak, zamanı doğru yönetmek gibi yetkinlikleri tüm çalışanlardan bekliyor ve kendilerini bu konularda geliştirmelerini istiyoruz. Ancak hayallerimiz ile hayatlarımız bu noktada sürekli çelişiyor. Yalın sistemler ve yönetim tarzlarını benimsemek yerine karmaşadan besleniyor, işleri ağdalı süreçler ile uzatıyoruz.

Malesef, “Show must go on” çalışma anlayışlarımız içinde; “kulağı uzun yoldan gösterelim de daha fazla kişi görsün” mantığı güdülüyor. Bu durumu da en çok yönetsel egoların beslediğini düşünüyorum.

Nasıl mı?

Şöyle ki;

Tepe yöneticiler delegasyon yönünden etkin değilse ve astlarına karşı güven problemi yaşıyorsa, bir projeyi/ işi , bin kişiye, ayrı ayrı veriyor ve kendisine bağlı çapraz projeler çıkarıyorlar.

Bu durumda gün sonunda mükerer işlerin birbirine nasıl girdiğini görüyoruz.

Ortaya, farklı yoğurt yeme biçimlerinden oluşan, farklı yol haritaları ile yapılmış, iç içe geçmiş iş takip sarmalları çıkıyor.

Kaçınılmaz yetki kargaşaları ve sürdürülemeyen yorgun işler oluşuyor.

Sonunda; sistemin nur topu gibi büyüttüğü yetki krizleri nedeniyle: filler tepişiyor, çimler eziliyor.

Olan, malesef aylarca yapılan emeklerin sonunda başarısız azdedilen çimlere oluyor… 

Yalın sigma eğitimleri ile beslenip karmaşık yol haritaları çiziyor, sonucunun belli olduğu işlerde yetki kargaşası yaşatılan planlar yapıyoruz.

Oysa “basit güzeldir!”. Basit, yalın, sade…

Yeni bir süreç kuracaksak, bir proje yöneteceksek, mevcut işimizi sürdürülebilir ve nitelikli şekilde yapacaksak benim nacizane tavsiyem basitçe:

Müşterinin sesini dinle,

Mevcut yapıdaki güçlü ve zayıf yönleri tespit et,

Mevcut durumu yalın bir iş akış şeması ile çiz, resmet,

Onarım ve parlatma işlemi için yapacağın adımları yaz,

Yönetimle el sıkış (sıkı ve belirgin olsun) 🙂 

Yürü,

Yolda yürürken müşterinin ara ara sesini dinlemeye devam et,

Sonunda kontrol et,

Tekrar et,

Sürece alışkanlığın kazanılması ve kabullenilmesi için sabret.

Tüm bunları yaparken kime, neyi, ne zaman, nasıl vereceğini bil ve unutma! Bilgi aktarımını karmaşık hale getirme!

Türk insanı ajitasyonu seviyor ve bence bunun etkisi ile de ağlayana emzik vermeye meyiliyle; sürekli “ayyy ben çok yoğunum, ayy benim işim çok zor, ayy ben çok yoruldum, ayy benim işimi başka kimse yapamaz” vb. seslerle şikayetlenen çalışanların işlerine daha büyük değer biçilirken, mevcut işini olduğu gibi basit bir şekilde yapanı taktir etmeyi unutuyoruz. Bu konuda farkındalığın oluşması adına sormak isterim: Çocuğunuz ağlamazsa yemek vermeyecek misiniz?

Basit Güzeldir! Sade güzeldir! Sadece çalışanlar çok güzel! 🙂

Kim? Neyi? Nerede? Ne zaman? Nasıl? Neden? sorularının çözümü tüm kök nedenlere ve basit kurgulara cevaptır. Ötesi tekrar söylüyorum: “Show must go on!”

Saygılar,

Hatice Bulut

 

Yazan:

Hatice Bulut

ikblogger, ik, insan kaynakları, okur, yazar, düşünür