Betimleyelim:


Plazanın üst katı:

  • Ferah bir ofis
  • Buluttan bir manzara
  • Filtre kahve kokusu

Sessizliği üç şey bozabilir: Topuk sesi, klavye sesi, tepe yönetici’nin sesi

Operasyonun göbeği:

  • Karmaşık bir görüntü
  • Sürekli bir uğultu  
  • Ortamın ferahlığı koşturma içinde çalışan operasyonucunun gözüne çok da görünmüyor
  • Personel dinlenme alanı ile çalışma alanı arasında mesafe…

Sesleri üç şey kesebilir: Müşterinin bağırması, çalışanların kavgası ardından müdürün tutanak tutması, plazadan büyüklerin gelmesi


Piramiti ters çevirelim:

Plazanın üst katı:

  • Ortam gergin,
  • Ispat, hız ve proje üretimi gerekli,
  • Egolar tavan,
  • Kibir tehlikeli,
  • Beyinler yorgun,
  • Her dakika hesap vermek gerekli, verilen hesaplar çarşıya uymayabilir…

Operasyonun göbeği:

  • Ortam neşeli,
  • İş rutin,
  • Tavırlar candan,
  • Herkes kendi ekmeğinin derdinde,
  • Bedenler yorgun,
  • Hesap vermeye vakit yok,
  • Müşteri önceliktir,
  • Operasyon beklemez….

Plazadan yönetilen operasyonel uygulamaları matrix filmi izleyicilerinin hatırlayacağı küçük bir çocuğun düşünce gücü ile kaşığı büktüğü sahneye benzetiyorum. 🙂

Nasıl mı?

Bilim insanları, robotları düşünce gücüyle hareket ettirmeyi başardılar. Bu robotlar hareket etme güçlüğü çeken hastaların protezlerine dönüştü. Düşünce gücü ile robot kolunu kaldıran, yemek yiyen ve tokalaşan insanlar ile bu eylem bir faydaya dönüştü.

  • Robotları saha çalışanları, prosedürleri kodlamalar, plazadaki yöneticileri de yazılımcılar olarak düşünebiliriz.

Buradan bakınca faydayı görüyoruz.

Ancak yazılımcının doğru kodu yazmaması; robotun elini kolunu yanlış oynatmasına, gereksiz işlem yapmasına, yorulmasına ve hatta devrelerinin yanmasına neden olacaktır.

Ayrıca plazadaki yazılımcıların farkında olması gereken şöyle bir durum var ki bizim operasyon çalışanlarımız zaten doğuştan kodlu canlılar! Operasyonu da canlı canlı yaşayarak tecrübe ediyorlar. Kodlama uzmanı/ Süreç geliştirmeciler ise olaya uzaktan bakarak süreci gözlemliyor, kuruyor, kurguluyorlar.

Plazanın beklentilerini karşılamak için operasyonu en fazla zorlayan nokta da  kuşkusuz raporlama süreçleri oluyor. Çünkü özellikle operasyonun göbeğinde çalışanlar için bilgisayar başına geçip rapor hazırlamak, iş yapmak değil işini gücünü bırakıp hesap vermek gibi algılanabiliyor. Çalışanı demotive ediyor, yorgun düşürüyor ve hatta zamanla tüketiyor.


Betimlemeyi yine piramidi ters çevirerek değerlendirmeye çalışalım:

Operasyon çalışanları otomatikleşen işlemler nedeni ile hataları görmekte, işlem fazlalığı yaptıklarını algılamakta, işlerini geliştirmekte zorlanabiliyorlar. Bir o kadar da

İşte bu durumlarda, sistem kurmak üzerine uzmanlığı olan iş geliştirmeciler ve raporlama uzmanları (plaza insanları) devreye giriyor, sistem kuruyor, tekrarları azaltabiliyor, hataları engelleyebiliyor, ölçülebilirlikler sayesinde denge ve teşvik kurmayı sağlayabiliyorlar.

Yani operasyona dış gözlemci dokunuşlarının zararlı olduğunu düşünmüyorum.

Plazadaki pozisyonların çalışma amacının da değer yaratmak ve sürdürülebilirliği zor olan işlerin düzenlenmesi olarak görmek mümkün…


Peki nedir bu savaş?

Nedir bu birbirini anlamama hali?

Plaza çalışanlarının, sahayı solumadan, operasyona çözümler üretmesi mümkün değil.

Strateji uzmanı plaza çalışanı sahayı çok iyi bilse dahi; fikir geliştirme ve faydaya inandırma aşamasında operasyon çalışanlarını oyuna dahil etmeli. Aksi durumda, tepeden gelen hiç bir strateji uygulanabilir ve sürdürülebilir olamaz.

Sarmal.

Diyeceklerim bu kadar,

🙂

Hatice Bulut

Yazan:

Hatice Bulut

ikblogger, ik, insan kaynakları, okur, yazar, düşünür